Danimarka'ya geldiğimden beri burası ile ilgili ilk yazım bu. Aslında aradan geçen dört ayda Kopenhag'da kırk blog yazısı yazacak kadar yer gezdim. Ne var ki geldiğimin ilk haftasından beri burada adet olduğu üzere her yere bisikletle gittiğim ve bu şekilde gezindiğim için doğru dürüst fotoğraf çek(e)medim.
Geçtiğimiz aylarda Türkiye'den ayrılmak ve Danimarka'ya taşınmak için hazırlıklara başladım. İstifa edip evimi boşalttıktan sonra, Kopenhag'a gideceğim tarihe kadar arada oluşacak boş zamanda bir Balkanlar gezisi yapayım dedim. Pegasus'ta über uygun bir fiyata Üsküp bileti de görünce, Makedonya'dan başladım.
İlk defa lise yıllarımda gittiğim Kapadokya bölgesine uzun zamandır tekrar gitmeyi düşünüyordum. 19-22 Nisan tarihleri arasında İzmir acentası Ebruli Tur'un düzenlediği gezi buna vesile oldu. Sevgili dostum Koray'ın (Yarbanabiryolculuk) rehberliğini - fazlaca başarılı bir şekilde - yaptığı gezide, bölgenin olmazsa olmazı balon turunu da yaptım.
Uzun süredir walkingistanbul sitesinde
yer alan özenle hazırlanmış yürüyüş
rotalarını takip ederek İstanbul içinde gezme planlarım
vardı. Bir ara düşüncemi arkadaşım Seyhan'a (Gezmenin sonu yok) da açmıştım ve uzun süredir birlikte gezmeyi planlıyorduk. Sonunda bu Pazar günü hava da açık olunca, Eminönü - Sultanahmet rotası için çıkmaya karar verdik. Gezide ikimizin de en çok ilgisini çeken yer Rüstem Paşa Camii oldu.
Uzunca bir aradan sonra vakit bulup ancak yazabiliyorum. Geçen Cuma günü çalışmakta olduğum ofiste pencereden dışarı bakıyordum. Lokasyon Güneşli. Enfes bir sanayi sitesi manzarası (!) Yağmurlu, rüzgarlı, trafikli ve mesaili cinsten bu gıcık İstanbul gününde, canım bilinçaltım bana kaçışlar arıyor olacaktı ki, aklıma yazınki gezimizden Plitvice Gölleri geldi. Ben de bloğa ekleyeyim dedim.
